Geleneksel Aşçı Ceketi Giyme Töreni
COST Aksiyonuna Atanma Başarısı
Dil Değerlendirmede Yenilikçi Uygulamalar
Giresun Üniversitesi, Mersin / Üniversite Tanıtım Günleri'nde
Bağımlılıkla Mücadele Yöntemleri Paneli
Bulancak Kadir Karabaş UBYO Hamsi Şenliği
Öğrenci Toplulukları Tanıtımı Etkinliği
Fındık Tarımında Yapay Zekâ ve Teknoloji Kullanımının Yol Haritasının Belirlenme...
5 Haziran Dünya Çevre Günü, bize her ne kadar çevrenin korunması adına, kirliliğin engellenmesi, ormanların, denizlerin, göllerin korunması, atıkların değerlendirilmesi gibi günlük aktivitelerindeki insan faaliyetlerinin yol açtığı olumsuzlukları anımsatsa da, bugün hatırlamamız gereken birçok çevre sorununun yanında, doğal dönüşümle beraber, doğrudan insan kusuru olan küresel iklim değişikliğinin sonuçlarının yarattığı meteorolojik afetleri de hatırlamamız gerekiyor. Ülkemiz de dahil olmak üzere, bugün için deprem kadar tehlikeli olan ve kök nedeni doğrudan insan kaynaklı sel ve heyelanlar, kuraklık, orman yangınları, şiddetli fırtınalar, böcek istilası gibi biyolojik saldırılar vb. felaketlerle çevre ilişkisini gözden geçirmemiz gerekiyor.
Doğa nedir? Ekoloji Terimleri Sözlüğü’ne göre doğa; insanlar tarafından yaratılmamış canlı ve cansız varlıkların bütünlüğüdür. Doğa, insanların yapamadığını yapan kuvvet ve kudrettir… Hayvan ve bitki örtüsüyle, insan eli değmemiş yeryüzü parçasıdır. Aynı sözlüğe göre ‘çevre’ şöyle tanımlanmıştır: Canlıların yaşamasını ve gelişmesini sağlayan fiziksel, kimyasal ve biyolojik faktörlerin bütünlüğüdür. Çevre bilinci de; bireylerin veya toplumların dengeli bir şekilde ilişkide bulunabilmesi için sahip oldukları davranış, tutum ve düşüncedir. Temeli insanın doğayı tahrip etmeden ondan yararlanma ilkesidir. Kısaca doğaya karşı dürüstlüğüdür.
Yukarıdaki tanımları özeleştiri ile yorumladığımızda, doğaya karşı ne kadar saygılı olduğumuzu vicdanen sorgulamamız gerekiyor. Bugün geldiğimiz süreçte doğanın sesi kısıldı; o ‘sessiz çığlığını’ duyamıyoruz!.. O çığlığı duyanların, tepki verenlerin sesini de duymak istemiyoruz!.. Doğanın dilini öğrenmek, anlamak istemediğimiz için dağların, nehirlerin, denizlerin, ormanların sesi kulaklarımızda çınlamıyor!.. O dili duyamadığımız, anlayamadığımız için de doğa hızla yok oluşa doğru gidiyor!..
Dünyayı saran ve sarsan Kovid 19 pandemisinin kaynağını, doğanın dengesinin bozulmasına yorumluyor kimi bilim insanları… Bu bozulmanın nedenlerini, akıllıca yorumlayıp düşünebildiğimizde, doğrudan insan davranışlarının etkili olduğunu gözlemleyebiliyoruz… Kısacası, doğanın tahribatının, çevre kirliliğinin baş sorumlusu insanoğludur. Daha fazla deşifre olmadan, suçlamadan, sızlanmadan ve “çok geç olmadan” doğaya karşı davranışlarımızı gözden geçirmeli, ilişkilerimizi değiştirmeliyiz...
Geçtiğimiz ağustos ayında ilimizde yaşanan sel afetinin sonuçları çok ağır oldu. Büyük bedeller ödedik… Birçok ilçemiz, özellikle Dereli en çok etkilenen ilçemizdi... Bugün Dereli yeni baştan kuruluyor, sanki kentsel dönüşüm geçiriyor… Doğu Karadeniz her mevsim, küresel iklim değişikliğinin yol açtığı düzensiz yağışlar ve öngörülmesi çok değişken ve güç olan meteorolojik afetlerle karşı karşıya kalmaktadır. İklim değişikliği etkisiyle yaşanan sel ve heyelanlar, toprak kayması, kaya düşmesi, çığ, fırtına, aşırı sıcak ve aşırı soğuk havalar, ani dolu, kuraklık-çölleşme ve orman yangınları vd. hem bölgemizde hem ülkemizde afet haline dönüşebiliyor...
Yapılan bilimsel çalışmalar, iklim değişikliğinin yol açtığı afetlerin tüm afetler içerisindeki payının her geçen yıl artış gösterdiği yönündedir. İklim değişikliği bölgemiz ekonomisini de etkilemekte; fındık, çay gibi yöresel olan ve ekonomik değeri yüksek ürünlerin kalitesini ve hasadını düşürmektedir. Göç istatistiklerini incelediğimizde, en çok göç veren bölgeler içerisinde, Doğu Karadeniz’in de ön sıralarda yer aldığını görüyoruz...
Çağdaş toplumlar, afetlerin etkilerine direnç gösteren toplumlardır. Dirençli toplumlar, afetin etkilerinden kısa sürede kurtulurken, daha az direnç gösterenlerin toparlanması daha uzun sürmektedir. Bizler dirençliliğimizi çoğunlukla acı sonuçlarını yaşayarak deneyimliyoruz… Afetlere dirençlilik sadece devletin görevi değil, biz bireyler de aynı dirençlilik içinde olmalıyız… Bu anlamda; elbette başta doğanın korunması, deprem tehlikesi, küresel iklim değişikliğinin yol açtığı kuraklık, sel ve taşkınlar, salgınlar vb. tehlikelerden korunmanın, direnç geliştirmenin ön koşulu bilinçlenmedir. Bilinçlenmenin ilk aşaması eğitimse, diğeri ülkenin (bölgelerin-kentlerin) koşulları göz önüne alınarak, iyileştirici politikaların belirlenerek titizlikle uygulanmasıdır. Bu çerçevede, afet risk yönetimi döngüsünü hatırlayarak; küresel iklim değişikliğine uyum sağlanması, bu değişikliğin yol açtığı tehlikelerin engellenmesi, oluşabilecek can ve mal kayıplarının azaltılması veya ortadan kaldırılması ve bu politikanın sürekliliğini sağlayacak plan ve programların hazırlanması ve kararlılıkla uygulanması önemlidir.
Dünya Çevre Günü’nde güzel dileklerle, duygularla düşüncelerimizi dile getirmek, ifade etmek daha hoş çağrışımlar, hisler uyandırabilirdi; ancak, yaşadığımız gerçekler duyguların, dileklerin önüne geçiyor… İklim değişikliğinin yol açtığı olumsuzlukların önüne geçilebilmesi, verdiği tahribatın engellenebilmesi için gereken her türlü iyileştirici çalışmaların yapılması; yarına da yaşanabilir bir çevre ve hayat bırakabilmek için her birimizin üzerimize düşenleri bir görev değil “ödev sorumluluğu bilinci" ile yerine getirmesi, can-ı gönülden dileğimizdir…
Kimse ben tek başıma ne yapabilirim dememelidir. Şairin ifade ettiği gibi: Ben tek başıma ne yapabilirim/ Diye düşündü biri/ Ve hiçbir şey yapmamaya karar verdi/ Ben tek başıma ne yapabilirim/ Diye düşündü bir öteki/ Ve yalnızlığının kuytuluğuna çekildi / … / Ben tek başına ne yapabilirim/ Diye düşündü yüzbinler/ Ve tek başınalıklarını sürdürdüler /… / Ben tek başına ne yapabilirim/ Diye düşündü milyonlar/ Milyonlarcaydılar/ Ve tek başınaydılar / … / Tek başına olduklarını sananlar/ Topluca ortadan kaldırıldılar. (A.Behramoğlu)
Doğa bizi topluca ortadan kaldırmadan, doğal veya ekolojik dengeye daha fazla hasar vermeden, şimdi birlikte barışık ve uyum içerisinde yaşamak zamanıdır...
Çok geç olmadan!..
Buruk da olsa; dünya çevre günümüz kutlu olsun.
Ertuğrul Yalçın
Sivil Savunma Uzmanı